Çınarcık Meslek Yüksekokulu
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Çınarcık Meslek Yüksekokulu by Author "Alpman, Polat S."
Now showing 1 - 9 of 9
Results Per Page
Sort Options
Item Asylum Seeker Identity and the Labor Market: Syrian Asylum Seeker in Turkey(Rainer Hampp Verlag, 2019-11) Alpman, Polat S.This work focus on the term “asylum seeker.” Interestingly, although Syrian asylum seekers have sought refuge in Turkey, they have not been given the status of “refugee.” Why this has happened and its effect on the construction of identity as well as in the labor market will be discussed in this work. One of the fundamental reasons why those who come to Turkey seek refuge but cannot find it, why millions cannot take advantage of refugee status, and why they find themselves in the labor market as asylum seekers, can be found in the specific conditions in which the “immigrant identity” is constructed in Turkey.Item Aybar: Bir Türk Aydınının Devlet ve Toplum Karşısında Teorik ve Politik Konumlanışındaki Güzergâhlar(Phoenix, 2021-09) Alpman, Polat S.Bu çalışma Uluslararası Hukuk alanında doçent olan Mehmet Ali Aybar'ın Türkiye'deki siyasal gelişmelere yönelik entelektüel müdahalesinin ve siyasi mücadelesinin sosyopolitik analizini içermektedir. Özellikle Osmanlı Toplum Yapısı tartışmaları bağlamında Aybar'ın ve dönemin entelektüellerinin bu tartışmaya katkıları, Türkiye'nin dönüşüm süreciyle birlikte ele alınarak Türkiye'de siyasal gelişmelerin incelenmesi hedeflenmiştir.Item Göçmen Kimliği ve Emeği, Sığınmacı Kimliği ve İşgücü Piyasası(Toplum ve Hekim, 2018-09) Alpman, Polat S.Göç, göçmen ve sığınmacılar ile birlikte ortaya çıkan sorunlar sığınmacılar kadar ev sahibi toplumu da ilgilendirir. Suriye iç savaşı ile birlikte Türkiye’ye sığınan Suriyeliler hukuki, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal nedenlerden dolayı karmaşık bir sorunlar ağının içerisinde yer almaktadır. Söz konusu bu sığınmacı nüfusunun oldukça büyük bir bölümü sığınmacı kamplarının dışında, çeşitli kentlere yayılmış bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye devam etmektedirler. Bu durum, Türkiye’deki sosyal yapının değişmesine neden olmakta, sığınmacıların ile ev sahibi toplum arasındaki ilişkilerin yüz yüze gerçekleşmesini kolaylaştırmakta ve her iki kesim için yeni sorun alanlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.Türkiye’nin uyguladığı“Açık Kapı”politikasının çeşitli sonuçlarının yanısıra, sığınmacılar için çıkarılan“Geçici KorumaYasası”hukuki olarak eksik, uygulama açısından da birtakım yetersizlikler içermektedir. Bu sorunların başında, geçici korumanın ev sahibi ülkenin imkân ve yetenekleriyle sınırlı olması ve geçici koruma sağlanan sığınmacıların “misafirlik”lerinin artık kalıcı hâle gelmesine paralel olarak ortaya çıkan sorunlar gelmektedir. Bu bağlamda özellikle sosyal politika eksikliği, hukuksal boşluklardan kaynaklanan statü kaybı, sığınmacıların doğru ’tanınmalarını ve uyumu gözeten sosyal politikaların önüne geçmektedir. Sığınmacıların göç süreci ile birlikte yitirdikleri statülerinin ve haklarının yok sayılması, onları gittikçe ucuz emek gücüne faal ya da yedek bileşenlerinden birine dönüştürmektedir. Bu çerçevede gelişen sığınmacı kimliği, zorlayıcı bağımlılıklar, kimlik yitimi, süreğen hâle gelen mâdunluk ve kayıp nesiller gibi olgular tarafından yeniden üretilerek, sığınmacıları egemen emek rejimi içerisinde yeniden konumlandırır. Bu çalışma, öncelikle 2011 tarihinden itibaren Türkiye’de tecrübe edilen göçmenlik deneyimleriyle ev sahibi toplumun birikim rejimi ve üretim ilişkileri arasında yaşanan çelişkileri, çalışmada geliştirilen dört konsept etrafında açıklamayı hedeflemektedir.Item Liberal Populism and Capital-Owning Class in the Transformation of Labour Regime in Turkey(Peter Lang, 2020-12) Alpman, Polat S.; Öztürk, ÖzkanThis paper concentrates on the relationship between the populist rhetoric and capital-owning class in Turkey. The trajectory of populist rhetoric in Turkey has been defined as a consequence of intricate relations between the paradigm of statism and different representations of liberalism; and has been reconstructed within the network of tensions and intersections between statism and liberalism. Populism in Turkey is claimed to involve a liberal content blended with the discourses of developmentalism and religion, which were shaped by the state control, until the 2000s. Starting with the transition to the multi-party period, liberal populism has been used as an effective rhetorical strategy in Turkish political life for the power struggles of different factions within capital-owning class for many years. In this sense, liberal populism has established the main rhetoric in the regulation of the relations between the capital-owning class and the working class until the 2000s. Each new economic arrangement has produced its own liberal populist rhetoric and used it as a propaganda tool for subsequent arrangements. The first part of this paper puts a particular focus upon the interconnections between the discourses of liberalism and the paradigm of statism which constituted the very idea of liberal populism. The paper then attempts to understand how liberal populism shapes political discourses as well as the class dynamics. Lastly, it accounts for how liberal populist rhetoric and political practices of the capital-owning class have developed in the formation process of the circumstances that have led to ruling of the Justice and Development Party (AKP) in Turkey.Item Mekan, Kimlik, Sınıf: Farklar Neden Bir Arada Barınamazlar(idealkent, 2019) Alpman, Polat S.Eşitsizlik ve ayrımcılık modern kapitalist toplumsal yapının bir parçasıdır. Eşitsizlik farklılaşmanın bir türüdür. Farkları eşitsizlik ve ayrımcılık nedenine dönüştüren koşullar, kapitalizmin tarihsel gelişiminin bir sonucudur. Mekân, bütün farklılaşmaların somut hale gelip cisimleştiği; farkların eşitsizlik ve ayrımcılık haline dönüştüğü ilk yerdir. Farklılaşmanın birçok nedeni vardır. Mekânsal farklılaşma, kaynakların eşitsiz dağılımıyla başlayan bir süre- cin ürünüdür. Bu durum onu eşitsizlik olarak tanımlamanın ilk adımını oluşturur. Ancak mekânsal farklılaşmanın sürdürülmesine neden olan birçok eşitsizlik biçimi bulunmaktadır. Mekânsal farklılaşma sınıfsal, kültürel, etnik, dinsel, cinsel kimliklerin kente yerleşmelerinde, yer bulma davranışlarında ve yerleşim stratejilerinde belirleyicidir. Ayrıca mekânsal farklılaşma toplumsal farklılaşmanın ve işgücü piyasasının yeniden düzenlenmesinin ön koşulu- dur. Mekânsal farklılaşma, kentteki yerleşimle ilgili bir farklılaşma olarak ortaya çıksa da farklılaşmanın nedeni toplumsal alanlardaki eşitsizliklerin örgütlenme biçimidir. Mekânsal farklılaşma ve kimlikler arasındaki ilişki dikey ve yatay hatta inşa edilir. Egemen kimliğin dışında kalan kimlikler üzerindeki tahakküm, mekânsal farklılaşma yoluyla yeniden üretilmektedir. Kimlik ve mekânsal farklılaşmanın iç içe girmesinin sonuçlarından biri işgücü piyasasının kimliklerle yeniden düzenlenmesidir. Ayrıca yeni elitlerin, kendilerine benzeme- yen diğer sosyal gruplardan ve kimliklerden ayrışmalarını sağlamaktadır. Bu çalışma mekân, kimlik, sınıf kavramlarından hareketle farklılaşmanın mekânsal dinamiklerini ve farkların neden bir arada barınamadıklarını anlamayı ve açıklamayı amaçlamıştır.Item Sosyal Teorinin Konusu Olarak Kimlik: Sosyal İnşacı Yaklaşım(Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 2018-10) Alpman, Polat S.Kimlik konusuna ilişkin sosyolojik ilgi genellikle iki uç eğilimin arasında şekillenmektedir. Kimliği sosyal teorinin merkezine yerleştirmek ile onu sosyal teorinin dışına itmek olarak ifade edilebilecek bu eğilimlerin dışında kalan yaklaşımlar ise kimliğin modern toplumlar için ne anlama geldiğini açıklamaya çalışmaktadır. Bu yaklaşımlar içerisinde etkili olanlardan biri sosyal inşacı yaklaşımdır. Sosyal inşacılık, sembolik etkileşimciliğin benlik/kimlik hakkındaki önermelerini geliştirerek kimliği, sosyalliğin içerisinde kurulan ilişkilerin bir tezahürü olarak açıklamayı hedefler. Sembolik etkileşimcilik, modern toplumların karmaşık yapısı içerisinde kimliğin karşılık geldiği anlamları ararken benlik kavramına vurgu yaptı. Sembolik etkileşimcilik ve etnometodolojik yaklaşımlar için kimlik, gündelik yaşam içerisindeki etkileşimlerle inşa edilen benliğin bir tezahürüydü. Sosyal inşacılık ise kimliği, gerçekliğin inşa edilme biçimlerinden biri olarak ele aldı. Modern toplumlardaki karmaşık ilişki ağları içerisinde kimliğin rolünü ve işlevini açıklamaya yönelik bu yaklaşımlar, bir anlamda, modernizme içkin olan ‘anlam krizini’ açıklamanın yollarını aramaktadır. Bu çalışmanın amacı, sosyoloji içerisinde kimliğin bir sosyal analiz birimi olarak kullanılmasından hareketle, sosyal inşacı teorinin kapsadığı yeri açıklamaktır.Item Suç, Göç ve Kimlik: Suç Teorilerinde Göç Olgusu(Turkish Studies, 2018-06) Alpman, Polat S.; Yarcı, SelmanSuç, göç ve kimlik ilişkisi sosyal teori içerisinde birçok farklı bağlam içinde ele alınabilir. Ancak suç olgusunun göç ve kimlikle ilişkisi sosyal yapıdan ve ilişkilerden bağımsız ele alınamaz. Suç teorisine ilişkin sosyolojik yaklaşımlar, suçu yapısal, etkileşim eksenli ve çatışma eksenli teoriler ile açıklamaktadır. Sosyolojik yapı teorileri suçlu davranışı kurumsal yapılar, ırk, etnisite, sosyo-ekonomik statü, cinsiyet, göç, kentleşme, işsizlik, yoksulluk gibi faktörler ile açıklamaya çalışırken etkileşim merkezli yaklaşımlar damgalama ve etiketleme, kontrol ve öğrenme kavramlarını eksene alır. Çatışma merkezli yaklaşımlar ise suçu, sosyal yapı içerisindeki güç odaklarının bir yansıması olarak değerlendirmektedir. Suç olgusuna ilişkin bu teorik yaklaşımların her biri göç ve kimlik olgusuyla yakından ilişkilidir. Nüfusun yatay hareketi olarak tanımlanan göç süreci, göçmenlerle ev sahibi toplum arasında karmaşık ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olur. Bu ilişkiler, uyuma neden olabileceği gibi çatışmaya ve paralel sosyalizasyona da neden olabilir. Göçmenlerin uyum sürecinde karşılaşılan zorluklar ve sorunlar, başta anomi olmak üzere birçok farklı sorunun ortaya çıkmasını da tetikler. Göçmenlerin bu sorunlarla baş edebilmeleri geliştirdikleri stratejilerden biri de yeni bir kimlik inşa etmektir. Çalışmada, Suriyeliler özelinde, sığınmacı kimliği olarak ifade edilen bu kimlik, göçle birlikte ortaya çıkan anominin bir norm haline gelmesiyle oluşur. Sığınmacı kimliği, göçmenlerin kentteki üretim ilişkilerine dahil olmalarını kolaylaştırmakta ancak ekonomik, sosyal, hukuki ve kültürel sorunlarla baş edebilmelerini zorlaştırmaktadır.Item Suriyeli Göçmenler ve Sosyal Eşitsizlik Üzerine(Strata: İlişkisel Sosyal Bilimler Dergisi, 2020-11) Alpman, Polat S.Sosyal eşitsizlik ve ayrımcılık gibi bir konuyu; vatandaşlık, ulus devlet, kimlik, mültecilik, sınıf gibi kavramlar üzerinden incelerken dönüp göçe bakmak zorunda kalmamız bildiğimiz yerleşik sandığımız bütün kavramların belli dinamiklere dayandığını ve hareket halinde olduğunu gösteriyor. Böylesi bir değişimden hiçbir ey kolaylıkla kurtulamaz. Bu nedenle sosyal teorinin teoriye ilikin ilk sorusunun da değişmeye başladığı yere eriştik ve bu 20. yüzyıldaki bütün sosyal bilim pratiğinin günümüzde bir ie yarayıp yaramadığını göstermesi bakımından da mühim bir mesele. Örneğin bugün yaşanan COVID-19 salgını denilen ve salık krizi zannettiğimiz eyin siyasal bir kriz olduğunu fark ettiğimiz anda bu yüzyılın sosyal hareketler dinamiğini de anlamı olacağız.Item Üniversiteler, uyruklar, ejderhalar: Üniversiter alanın özerkliğinin politik ilkesi(Toplum ve Bilim, 2021-06) Alpman, Polat S.Türkiye’deki yükseköğretimin tarihsel gelişimi üniversiter alanın özerkleşmesini desteklememiş, mesleki ethosun ve akademisyen habitusunun gelişmesine olanak sağlamamıştır. Darülfünun ile başlayan bu sürecin gelişimi dikkatle izlendiğinde, Türkiye’deki yükseköğretimin devletin ideolojik aygıtı olmakla sınırlandırılamayacağı, bunun ötesine geçerek politik otoritenin temsil edildiği ve yeniden üretildiği bir mekan olarak düzenlediği öne sürülebilir. Üniversiter alanın özerk olması gerektiğini dile getiren ve üniversiter alanı ‘evrensel akıl’ idesiyle tanımlayan görüşler, alanı kuran politik ilkeyi bu görüş üzerinde inşa eder. Bu yaklaşım üniversiterliğin mesleki değerlerini ve itibarlarını, kamusal sorumluluklarını ve haklarını politik bir ilke üzerinden tanımlamak yerine bunu idealleştirmektedir. Oysa modern ulus-devlet egemenlikleri altındaki üniversiter alanın özerk olması gerekip gerekmediği politik bir konudur. Bu çalışma, Türkiye’deki üniversiter alanın özerkliğini kuran ilkeyi politikleştirmek gerektiğini ve bunun ilkesinin akıldan çok yurttaşlık hakları olduğunu öne sürmektedir.