Sağlık Bilimleri Fakültesi

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 52
  • Item
    Güncel Bir Bakış İle Squash
    (Sportif Bakış: Spor ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 2021) Yanar, Nazlı; Karakoç, Bilal
  • Item
    Identifying relationships between kinesiophobia, functional level, mobility, and pain in older adults after surgery
    (Aging Clinical and Experimental Research/ Springer Nature, 2021) saltan, asuman
  • Item
    Nörolojik Fizyoterapi ve Rehabilitasyonda Teknolojinin Kullanımı
    (Nevşehir Üniversitesi, 2021) Kayabınar, Büşra; Kayabınar, Erdi
    Nörolojik hastalıklarda rehabilitasyon uygulamalarının erken dönemdeki ilk hedefi hastanın kaybettiği fonksiyonlarını hızlı bir şekilde geri kazanabilmesine odaklanır. Bu nedenle yaralanmadan sonra, hasta stabil hale geldiği anda rehabilitasyon uygulamalarına başlamak gerekmektedir. Son yıllarda özellikle merkezi sinir sisteminin plastisite özelliğinin ortaya çıkarılabilmesi, motor öğrenmenin sağlanabilmesi ve hastaların hastalıkları ile ilişkili duyusal, motor, kognitif ve emosyonel bütün problemlerinin ortak bir yaklaşım ile tedavi edilebilmesi için teknolojik gelişmeler rehabiltasyonda sıklıkla kullanılmaktadır. Gelişen dünyada teknolojide yaşanan büyük ilerlemeler ile birlikte rehabilitasyon ekibinin hastaya erken ve hızlı müdahaleleri konusunda elleri çok güçlenmiştir. Elektrik stimülasyonu (NMES) ve fonksiyonel elektrik stimülasyonu ile hastanın kas aktivitelerinin reedükasyonu ve fonksiyonel iyileşmesinin sağlanması amaçlanır. Biyofeedback uygulamaları, EMG uygulamaları ve bunların NMES ile kombine uygulaması olan EMGBiyofeedback yaklaşımları hastaların duyusal uyaranlarını kontrol edebilmesini ve bunlara uygun motor cevapları ortaya çıkarabilmesini sağlar. Üst ve alt ekstremite robotik teknolojileri, yürüme fonksiyonu, el becerileri, uzanma aktivitileri gibi nörolojik etkilenimi olan hastaları günlük yaşam aktivitelerinde en fazla etkileyen bozuklukların erken dönemde fonksiyonel olarak tedavi edilebilmesi ve hastanın cesaretinin artırılabilmesi için önemlidir. Bilgisayarlı dinamik postürografi cihazları ile hastanın günlük yaşam aktivitelerini daha güvenli bir çevrede ve daha becerili olarak sürdürebilmesi için gereken denge yeteneğinin kazandırılması ve artırılması amaçlanır. Sanal gerçeklik uygulamaları, rehabilitasyonun her döneminde hastanın gelişimini sağlayabilmek için fiziksel olarak oluşturulamayacak işitsel, görsel ve hastanın normal duyusal integrasyon yeteneği üzerinde etki oluşturabilecek diğer uyaranların, bilgisayar donanım ve yazılımları ile oluşturulan sanal ortamda uygulanmasını amaçlar. Bu sayede hasta gerçek dünyadaki nesneler ve uyaranlara benzer sanal bir ortamda tedaviye başlar ve daha sonra sanal dünyada elde ettiği bu becerilerini gerçek dünyaya aktarır. Hastaya günlük yaşam aktivitelerinde destek olmayı amaçlayan nöroprotezler, kayıp fonksiyonların restore edilmesinde dışarıdan verilen stimülasyon desteğinin kullanıldığı ekzoskeleton cihazlardır. Nöroprotezler hastanın sensorimotor sistemi ile entegre halde ve teknolojideki diğer gelişmeler ile birlikte beyin-bilgisayar arayüzü sistemleri olarak da kullanılabilmektedir. Son zamanlarda kullanımı giderek yaygınlaşan tele-rehabilitasyon uygulamaları ise hastaların ortam ve zaman farketmeden rehabilitasyon hizmetlerine hızlı, efektif ve kolay bir şekilde ulaşmasını ve rehabilitasyon hizmetlerinin her daim kesintisiz devam etmesini sağlar. Bütün bu teknolojiler, erken dönemde motor öğrenme prensiplerine dayalı rehabilitasyon yaklaşımlarının hızlı bir şekilde başlamasını, hastaların rehabilitasyona daha istekli katılmalarını ve rehabilitasyonun kalitesini artırmaktadır. Bu teknolojilerin hemen hemen hepsi bütün nörolojik etkilenimi olan hastalarda kullanılabilmektedir ancak hastaların etkilenim düzeyi, etkilenen merkezi sinir sistemi bölgeleri, prognozu ve kognitif becelerileri hangi hastanın hangi teknolojik destekten ne kadar yarar sağladığını etkileyebilmektedir. Bu bölümde amacımız nörolojik etkilenimi olan hastaların rehabilitasyonunda, hastaların fonksiyonel düzeylerine ve etkilenimlerine göre, kullanımı uygun olan rehabilitasyon teknolojilerinin tanımlanması ve tartışılmasıdır.
  • Item
    Travmatik Beyin Hasarı ve Beyin Tümörü
    (Hipokrat, 2022) Kayabınar, Erdi; Bilgin, Sevil; Köse, Nezire
  • Item
    The musculoskeletal problems and psychosocial status of teachers giving online education during the COVID-19 pandemic and preventive telerehabilitation for musculoskeletal problems
    (Work, 2021) Kayabınar, Erdi; Kayabınar, Büşra; Önal, Birol; Zengin, Hatice Yağmur; Köse, Nezire
    BACKGROUND: Musculoskeletal and psychosocial problems have tended to increase during the COVID-19 pandemic. OBJECTIVE:To evaluate the changes in musculoskeletal problems and psychosocial status of teachers during theCOVID-19 pandemic due to online education and to investigate the effects of preventive telerehabilitation applications for musculoskeletal problems. METHODS: Forty teachers who conducted online education during the pandemic volunteered to participate in the study. All assessments were performed via online methods. The Cornell Musculoskeletal Discomfort Questionnaire (CMDQ), ProFitMap-Neck questionnaire, Oswestry Disability Index (ODI), and Upper Extremity Functional Index (UEFI) were used to evaluate musculoskeletal problems; the Beck Anxiety Inventory (BAI) and the Beck Depression Inventory (BDI) were used to evaluate anxiety and depression, respectively; and the Work–Life Balance Scale (WLBS) was used to evaluate how well individuals achieve this balance. Information about before online education, during online education, and after training was obtained with the assessments. After the first assessment, telerehabilitation, which involved presentations and brochures, was applied to 18 participants willing to participate in the training. RESULTS: The ProFitMap, UEFI, and WLBS scores during the online education decreased significantly, while the scores of the CMDQ, ODI, BDI, and BAI during the online education increased significantly compared to the pre-online education scores (p < 0.05). In addition, the total CMDQ, ProFitMap, and ODI scores improved significantly after the training (p < 0.05). CONCLUSIONS: Musculoskeletal and psychosocial problems increased in teachers during online education. Preventive telerehabilitation methods will be beneficial for individuals who do not have access to face-to-face physiotherapy.
  • Item
    Effectiveness of Video-Based Exercises on Quality of Life during COVID-19 Pandemic
    (2021-06) Zengin Alpözgen, Ayşe; Kara Kaya, Begüm; Tiryaki, Pelin; Akşimşek, Gamze Polen; Kısa, Eylül Pınar; Kolbaşı, Esmanur
  • Item
    LEVİNE'İN KORUMA MODELİ'NE GÖRE VERİLEN BAKIMIN İNFERTİLİTE TEDAVİSİ GÖREN KADINLARIN YAŞAM KALİTESİNE ETKİSİ: TEK KÖR RANDOMİZE KONTROLLÜ ÇALIŞMA
    (2021-12) Özcan, Şadiye
    Öz: Amaç: Bu çalışmada araştırmacılarının amacı, infertilite tedavisi alan kadınların Levine'in Koruma Modeli doğrultusunda verilen bütüncül bakım ile yaşadıkları yorgunluğu gidermek ve yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüklerini koruyarak yaşam kalitelerini iyileştirmektir. Ayrıca Levine'in Koruma Modeli rehberliğinde infertilite tedavisi gören kadınlara bakım veren hemşirelerin bütüncül bir bakış açısı geliştirmelerini amaçladılar. Gereç-Yöntem: Bu çalışma tek kör öntest-sontest randomize kontrollü bir çalışmadır. Bu çalışma, Türkiye'nin batısında bir şehir merkezinde bulunan Tüp Bebek Merkezinde infertilite tedavisi gören 80 kadın ile Mayıs 2020-Şubat 2021 tarihleri arasında yürütülmüştür. Deney grubuna, Levine'in Koruma Modeli'ne temellendirilmiş hemşirelik bakımı uygulanmıştır. Veriler, kişisel bilgi formu, “Doğurganlık Sorunu Yaşayan Kişiler İçin Hayat Kalitesi Ölçeği” ve “Yorgunluk İçin Görsel Benzerlik Skalası” kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Çalışma sonunda deney ve kontrol grubu kadınların yorgunluk, enerji ve yaşam kalitesi düzeyleri arasında fark olduğu saptanmıştır. Kontrol grubundaki kadınlara göre, Levine'in Koruma Modeli doğrultusunda verilen bütüncül bakım sayesinde deney grubundaki kadınların yorgunluk düzeylerinin azaldığı, enerji düzeylerinin arttığı, yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüklerinin korunduğu ve böylece yaşam kalitelerinin arttığı bulunmuştur (tümü p<0.001). Sonuç: Levine'in Koruma Modeli'ne dayalı hemşirelik bakımının, infertilite tedavisi gören kadınların yorgunluk düzeylerini azalttığı, enerji düzeylerini arttığı, yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüklerinin korunduğu ve böylece yaşam kalitelerini arttırdığı saptanmıştır.
  • Item
    LEVINE’IN KORUMA MODELINE DAYALI VERILEN BAKIMLA PRIMIPARLARIN POSPARTUM UYKUSUZLUĞU, YORGUNLUĞU VE DEPRESYONU ÖNLENEBILIR MI?: TEK KÖR RANDOMIZE KONTROLLÜ DENEYSEL ÇALIŞMA
    (2021-09) Özcan, Şadiye; Eryılmaz, Gülşen
    Amaç: Doğum sonrası dönem uyku bozuklukları, yorgunluk ve depresyon riskinin arttığı bir dönemdir. Bu riskli dönemde lohusaları risklerden korumak için nitelikli ve kaliteli bir hemşirelik bakımı verilmesi gereklidir. Bu araştırmadaki araştırmacıların amacı yorgunluk yaşayan ve depresyon gelişme riski olan primipar lohusalara, Levine’in, koruma modeli rehberliğinde verilen bütüncül bakımla, postpartum uykusuzluğu ve yorgunluğu gidermek, yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüğü koruyarak postpartum depresyon gelişme riskini azaltmaktır. Yöntem: Tek kör ön test-son test randomize kontrollü dizayn edilen bu araştırmaya Türkiye’nin doğusundaki bir il merkezinde iki hastanede normal vajinal doğum yapan 112 primipar lohusa dahil edildi. Postpartum 7. günde hastaneye çağrılan primipar lohusalara Yorgunluk İçin Görsel Benzerlik Skalası ve Edinburg Doğum Sonu Depression Ölçeği uygulandı. Bu ölçeklerden yeterli puanı alan, gönüllü olan ve dahil olma kriterlerini karşılayan lohusalar ya müdahale grubuna (n= 56 ) ya da kontrol grubuna (n= 56 ) rasgele kaydedildi. Deney grubundaki lohusalar için Levine’in koruma modeli rehberliğinde bir hemşirelik bakım programı hazırlandı. Bu program postpartum 8. ve 80. günler arasında 7 ev ziyareti yapılarak uygulandı. Ev ziyaretlerinde emzirme, kişisel hijyen, yorgunluk, uykusuzluk ve beslenme ile ilgili yüz yüze eğitimler ve eğitim kitapçıkları verildi. Her bir eğitim ortalama 45-50 dakika sürdü. Telefonla iletişim ve destek sağlandı. Dördüncü ev ziyaretinden itibaren pilates egzersizleri yaptırıldı. Kontrol grubundaki lohusalar rutin bakım aldı. Ön test ve son test verileri Kişisel Bilgi Formu, Yorgunluk İçin Görsel Benzerlik Skalası, Postpartum Fiziksel Semptom Şiddeti Ölçeği, Postpartum Uyku Kalitesi Ölçeği, Edinburg Doğum Sonu Depression Ölçeği ve Doğum Sonu Destek Ölçeği ile toplandı. Bulgular: Deney ve kontrol grubundaki lohusaların özellikleri arasında hiçbir fark bulunmadı. Levine’in koruma modeli rehberliğinde verilen bütüncül bakımla deney grubundaki primipar lohusaların kontrol grubundaki lohusalara göre uyku kalitelerinin arttığı, postpartum yorgunluklarının azaldığı ve enerjilerinin arttığı, yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüklerinin korunduğu ve postpartum depresyon gelişme riskinin azaldığı belirlendi (all p<0.001). Ayrıca deney grubundaki lohusaların postpartum dönemde Doğum Sonu Destek Ölçeğinden alınan destek alt boyutu son test toplam puanı ile Edinburg Doğum Sonu Depression Ölçeği son test puanları arasında negatif korelasyon saptandı (r = -0,303; p<0.05). Sonuç: Bu çalışmada ileri sürülen hipotezlerin tümü yapılan analizler sonucunda doğrulandı. Levine’in Koruma Modeli rehberliğinde verilen bütüncül bakımla yorgunluk puanları yüksek olan ve depresyon gelişme riski taşıyan lohusaların, uyku kalitelerinin arttığı, postpartum yorgunluklarının azaldığı, yapısal, kişisel ve sosyal bütünlüklerinin korunduğu ve postpartum depresyon gelişme riskinin azaldığı ortaya konuldu. Bu nedenle postpartum dönemdeki primipar lohusalara Levine’in Koruma Modeli rehberliğinde verilen hemşirelik bakımının rutin bakıma eklenmesi önerilebilir.
  • Item
    Doğum Sonu Erken Dönemde Babaların Deneyimleri, Duyguları, Düşünceleri, İhtiyaçları ve Beklentileri: Kalitatif Bir Çalışma Örneği
    (2021-10) Özcan, Şadiye; Kırca, Nurcan
    Amaç: Modern toplumlarda, babaların zihinsel ve duygusal değişimleri ve yaşadığı sorunlar bazen ihmal edilir ve tüm ilgi anne ve bebeğine odaklanır. Oysa gebelik, doğum ve ebeveynlik babalar için de fiziksel, sosyal, duygusal ve psikolojik birçok değişikliğe sebep olur. Ebevenliğe geçiş sadece anneler için değil babalar için de karmaşık ve zorlu olabilecek bir durumdur. Yapılan bir çalışmada erkekleri hayatları boyunca hem kişisel hem de kişiler arası en çok zorlayan dönemin babalık rolünü üstlendikleri dönem olarak belirlenmiştir. Bu sebeple bu araştırma babaların babalık rolüne geçişlerinde deneyimlerini, isteklerini, beklentilerini, eğitim ve destek almak istedikleri konuları belirlemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Bu çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden heuristik yaklaşım deseni kullanıldı. Bu araştırmanın verileri, babaların bebeklerini 6 haftalık rutin takip için getirdikleri sırada Türkiye’nin doğusundaki bir aile sağlığı merkezinde 1 Ocak-15 Mart 2020 tarihleri arasında yüz yüze görüşme yöntemiyle toplandı. Araştırmacılar tarafından babaların duygularının, düşüncelerinin, sağlık çalışanlarından beklentilerinin, eğitim ve destek almak istedikleri konuların belirlenmesine yönelik açık uçlu ve yarı yapılandırılmış sorular hazırlandı. Bu sorular şu şekildedir; Doğum sonu dönemde baba olmayı nasıl tanımlarsınız? Doğum sonu dönemde babalık rolüne geçişte sizi zorlayan şeyler nelerdir? Doğum sonu dönemde babalar ne ister? Bu araştırmada 13 katılımcı ile verilerin tekrar ettiği belirlendi ve 13 katılımcı ile araştırmanın veri toplama süreci sonlandı. Verilerin analizinde içerik analizi yöntemi kullanıldı. Bulgular: Doğum sonu dönemde babaların babalık rolü ile ilgili düşünceleri, istekleri, ihtiyaçları, beklentileri ile ilgili dört tema belirlendi. Bu temalar; “baba olmanın anlamı”, “mücadele”, “sevgiyi güçlendirme” ve “babalar ne ister?” şeklindedir. Babalar, engellerle dolu bir yolda yolculuk yapmayı genel olarak sosyal yaşamın kısıtlanması, fedakârlık, kendine vakit ayıramamak, uykusuzluk/yorgunluk, korku, endişe, çaresizlik, stres, psikolojik olarak etkilenmek ve sosyal desteğe ihtiyaç duymak şeklinde ifade ettiler. Babalar, eşleriyle olan ilişkilerinin olumlu yönde gelişiminin duyguları paylaşarak, eşini destekleyerek ve cesaretlendirerek, empati ve dayanışma yaparak mümkün olacağını ifade ettiler. Çalışmamıza katılan babaların beklentileri şu şekildedir; maddi destek almak, yeterli eğitim almak, kendine zaman ayırmak, eşi ile baş başa vakit geçirmek, yeterince dinlenmek/rahatlamak. Sonuç: Çalışmaya katılan babalar birçok zorlukla karşılaştıklarını, babaları en çok zorlayan durumların başında maddi imkan yetersizliği, işsizlik ve parasızlık olduğu görüldü. Ayrıca babalar sağlık çalışanlarından yeterince eğitim ve destek alamadıklarını belirttiler. Özellikle hemşirelerin ve ebelerin babalara yönelik bilgilendirici eğitim programları hazırlamalarının gerekliliği ortaya çıktı. Doğumdan sonra aileler taburcu olmadan önce babalara da kısa ve öz bilgilendirmeler yapılarak broşür ve kitapçıklar verilmelidir. Ülkemizdeki babalık rolünün sosyal damgalanmalar olmadan devam ettirilebilmesi için kamu spotları oluşturularak babanın bebek bakımındaki ve anneye destek olmadaki rolü televizyonlarda sürekli izlettirilmelidir.
  • Item
    Covid-19 nedeniyle yaşanan karantina sürecinde yakın ilişkilerde şiddete yönelik tutumun, yaygın anksiyetenin ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi
    (2021-10) Özcan, Şadiye; Yanmış, Safiye
    Amaç: Bu araştırma Covid-19 nedeniyle yaşanan karantina sürecinde yakın ilişkilerde şiddete yönelik tutumunun, yaygın anksiyetenin ve bunları etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Gereç ve yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlana araştırmanın verileri Türkiye’de evde kalmanın zorunlu olduğu 1 Nisan 2020 ile 31 Mayıs 2020 tarihleri arasında toplandı. Araştırmadaki anket soruları Google Form aracılığıyla online anket olarak oluşturuldu ve katılımcılarla sosyal medya üzerinden gönderildi. Araştırma verilerinin toplanmasında Kişisel Bilgi Formu, Yakın İlişkilerde Şiddete Yönelik Tutum Ölçeği (YİŞYTÖ) ve Yaygın Anksiyete Bozukluğu Ölçeği (YABÖ) kullanıldı. Bulgular: Araştırmamıza katılan 557 (514 kadın, 43 erkek) katılımcının yaş ortalaması 30.98±5.95 olup yaş aralığı 19-57’dir. Katılımcıların %91.6’sı şehir merkezinde yaşadığını, %17.5’i gelirinin olmadığını, %80.5’i kronik bir hastalığının olmadığını belirtti. Katılımcıların %43.8’i salgın nedeniyle ekonomik sıkıntı yaşadığını, %66.9’u sürekli evde kalmanın kendisini zorladığını, %54.3’ü salgın sürecinde aile içi ilişkilerinin etkilendiğini, %44.7’si salgın sürecinde ev içinde tartışma yaşadığını, %26.5’i karantinada tartışmalarının şiddetlendiğini, %44.2’si en çok eşiyle tartışma yaşadığını ifade ettiler. Katılımcıların %38.7’si salgın sürecinde sürekli evde kalmanın şiddeti tetiklediğini belirttiler. Ayrıca katılımcıların %22’si karantina sürecinde şiddete maruz kaldığını ve en çok maruz kaldıkları şiddet türünün de %12.8 ile psikolojik şiddet olduğunu ifade ettiler. Katılımcıların %44.6’sı karantina sürecinde şiddetle etkisiz ve yetersiz mücadele edildiğini düşünmektedirler. Katılımcıların YİŞYTÖ’nden aldıkları puanlar incelendiğinde şiddete yönelik tutum puanlarının düşük olduğu görülmektedir (35.19±8.93 Min:17.0; Max: 66.0). Katılımcıların YABÖ puan ortalaması incelendiğinde ise anksiyetelerinin orta düzeyde olduğu belirlendi (7.40±5.27 Min: 0.0; Max: 21.0). Katılımcıların karantina sürecinde yaşadıkları yere (t=−.264, p=0.792), ekonomik sıkıntı yaşamalarına (t=1.375, p=0.170), karantina sürecinde evde kalmanın zorluklarına bağlı (t=1.369, p=0.171), göre şiddete yönelik tutumlarının değişmediği bulundu. Katılımcıların karantina sürecinde yakın ilişkilerde şiddete yönelik tutumu ile anksiyete bozukluğu arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu bulundu (r= 0.116, p=0.008). Sonuç: Katılımcıların şiddete eğilimli olmadığı, anksiyetelerinin orta düzeyde olduğu ve anksiyete düzeyi arttıkça şiddete eğilimin arttığı belirlendi. Karantina öncesinde yaşanan ve çözümlenemeyen sorunların bu stresli dönemde ortaya çıkması ve aile içi ilişkileri olumsuz etkilemesi muhtemeldir. Karantinanın olmadığı bir dünyada bile, bireylerin aile içi şiddeti ifade etmesi veya bu konuda yardım alabilmesi oldukça zordur. Karantina sırasında ise yardım almak daha da zorlaşır. Özellikle karantina dönemlerinde şiddeti önlemek için toplumun eğitilmesi, televizyonlarda psikologlar aracılığıyla ailelere psikolojik destek verilmesi, ekonomik sıkıntı yaşayan ailelere maddi destek sağlanması faydalı olabilir.
  • Item
    Yakın ilişkilerde şiddete yönelik tutumun ve şiddeti etkileyen faktörlerin belirlenmesi
    (2021-10) Özcan, Şadiye; Özdemir, Jale
    Amaç: Yakın ilişkilerde şiddete yönelik tutum dünya için bir endişe kaynağıdır. Çünkü tutumlar, şiddetin ortaya çıkmasında, mağdurların mağduriyete verdiği tepkilerde ve toplumun şiddete verdiği tepkilerde önemli rol oynamaktadır. Şiddete yönelik tutumu olumlu olan, şiddet uygulamaya meyilli olan kişiler daha yakından takip edilmeli ve tedavi edilmelidir. Bu araştırmanın amacı Türkiye’nin doğusunda bir ilde yaşayan kişilerin şiddete yönelik tutumlarını ve etkileyen faktörleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma tanımlayıcı ve kesitsel tipte bir araştırmadır. Araştırmanın evrenini Türkiye’nin doğusunda bulunan bir ilde farklı sosyoekonomik düzeydeki kişilere hizmet veren 5 aile sağlığı merkezine bağlı bulunan kişiler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ile belirlenen aile sağlığı merkezlerinden rasgele seçilen 628 kişi oluşturdu. Araştırmanın verileri Ocak 2020- Şubat 2020 tarihleri arasında yüz-yüze görüşme tekniği kullanılarak aile sağlığı merkezinde muayene için bekledikleri sürelerde (15 dakikada) toplandı. Verilerin toplanmasında Katılımcı Bilgi Formu ve Yakın İlişkilerde Şiddete Yönelik Tutum Ölçeği kullanıldı. Ölçekte şiddet, kontrol ve istismar olmak üzere 3 alt boyut ve toplam 17 madde bulunmaktadır. Ölçek fiziksel ve duygusal şiddete yönelik kişilerin tutumunu ölçmektedir. 5’li likert şeklinde puanlanan ölçekten alınabilecek puanlar 17-85 arasındadır. Ölçekten alınan puanların yüksek olması şiddete yönelik tutumun olumlu olduğunu yani kişilerin şiddete meyilli olduklarını, şiddeti desteklediklerini göstermektedir. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 32.19±10.97 olup yaş aralığı 18-57’dir. Katılımcıların %33.1’i üniversite mezunu, %49’u bekardır. Son 15 gün içinde %26’sının herhangi bir şiddet türüne maruz kaldığı, %59.6’sının depresyon belirtileri yaşadığı belirlendi. Katılımcıların Yakın İlişkilerde Şiddete Yönelik Tutum Ölçeği’nden aldıkları puanlar incelendiğinde şiddete yönelik tutum puanlarının orta düzeyde olduğu görülmektedir (47.84±8.89 Min:19.0; Max: 77.0). Araştırmamıza katılan kadınlar ve erkekler arasında şiddete yönelik tutumu arasında anlamlı bir fark olduğu bulundu (t=−4.916, p=0.000). Katılımcıların yaşadıkları aile tipine (t=1.988, p=0.047), mesleğine (F=6.545, p=0.000), gelir durumuna (F=5.355, p=0.000), göre şiddete yönelik tutumlarının anlamlı olarak değiştiği belirlendi. Sonuç: Bu araştırmanın sonucunda yakın ilişkilerde şiddeti etkileyen bir çok faktör olduğu belirlendi. Dünyadaki bütün ülkelerde çok önemli bir sorun olan şiddeti önleyebilmek için bu nedenleri ortadan kaldırabilmek oldukça önemlidir. Araştırmanın sonucunda erkeklerin şiddete yönelik tutumlarının kadınların tutumlarına göre daha olumlu olduğu belirlendi. Ayrıca alkol kullanan kişilerin, geniş ailede yaşayanların, ekonomik geliri düşük olup işsiz olanların şiddete yönelik tutum puanlarının daha yüksek olduğu belirlendi.
  • Item
    Evaluation of Effectiveness of the Hidden Curriculum in Nursing Students: East Turkey
    (Unisa, 2021-07) Yanmış, Safiye; Özcan, Şadiye
    This study was conducted to evaluate the hidden curriculum in nursing education. This cross-sectional, descriptive study was carried out among 235 nursing students. The “Student Information Form” and “Hidden Curriculum Assessment Scale in Nursing Education” were used to collect data from the participants. The mean scores that the students obtained from the hidden curriculum assessment scale, were 138.54±23.27. The variables, such as the faculty the students attended, whether they have chosen the profession willingly (p=0.000), the sufficiency of the professional education of the school (p=0.000), and whether they are happy with the school (p=0.000), affected their perceptions of the hidden curriculum. The students’ perceptions of the hidden curriculum of the institution were at a moderate level. In our study, those who considered the education at the school sufficient, those who chose the nursing profession willingly, and those who were happy with the school, obtained higher scores on the hidden curriculum assessment scale. In order to increase the quality of their graduates, higher education institutions that provide nursing education should aim to create and develop the hidden curriculum of the institution. Thus, the informal hidden curriculum, together with students’ needs and other creative aspects, can be recognised and integrated into the formal curriculum. In addition, interviews can be done with students to identify the factors that are making them unhappy, so that these aspects can be interrogated, in detail, to bring about changes to create a positive school climate.
  • Item
    Does the primipar adolescent mothers' perception of their baby different from the adult mothers?
    (2021-06) Özcan, Şadiye; Kırca, Nurcan
    Objective: The aim of this study was to compare between adult and adolescent mothers perceptions of their babies. Materials and methods: This descriptive, cross-sectional study was carried out with 100 women (50 adult, 50 adolescent) who accepted to participate in the study. The data of the research were collected between March 2019 and February 2020 using the "Personal Information Form" and "Newborn Perception Scale". Results: The average age of adolescent women participating in the study was determined as 18.42 ± 0.70 and 27.30 ± 5.65 for adult women. While 60% of adolescent women live in the nuclear family, 80% of adult women live in the nuclear family. The average marriage age of adolescent women is 17.22 ± 0.70, while the average age of marriage for adult women is 24.62 ± 5.16. Conclusion: Adolescent mothers perceive their baby is more negative than adult mothers. Healthcare professionals should definitely evaluate the communication of adolescent mothers with their babies and their perception of their babies. If this situation is not adequately evaluated and intervened in the adolescent period, it may turn into bigger problems in the years to come and affect the health of both the family and the society. Healthcare professionals should provide more support to adolescent mothers, provide more information and encourage their relatives to support adolescent mothers.
  • Item
    FEELINGS, THOUGHTS AND EXPERIENCES OF HEALTHCARE PROFESSIONALS WHO RECOVERED AFTER BEING DIAGNOSED WITH COVID-19, A PHENOMENOLOGICAL STUDY
    (Medicinska naklada, 2021-09) Özcan, Şadiye; Kırca, Nurcan
    Background: It is very important to protect the physical, mental and social health of healthcare workers who are at risk, are faced with a difficult pandemic process, and have been infected with the disease. In previous studies, the thoughts of healthcare professionals who gave care to coronavirus patients were investigated. The present study is the first study in which experiences and thoughts of healthcare professionals who had coronavirus disease were investigated, and unlike other studies, data were collected through one-to-one, face-to-face interviews. This study was conducted to determine the feelings, thoughts and experiences of healthcare professionals who recovered after being diagnosed with COVID-19. Subjects and methods: This qualitative study was designed based on Husserlian's phenomenological approach. The participants were selected from healthcare professionals receiving COVID-19 treatment through the purposive sampling method. The interviews were held between September 2020 and February 2021. Colaizzi's qualitative analysis method was used. Results: After the analysis of the interviews, three themes and seven sub-themes emerged. The theme "fear" has three subthemes: "fear of the unknown", "fear of being infected again" and "fear of transmitting the disease". The theme “social isolation” has two sub-themes: “Unhappiness” and “stigma”. Finally, the theme "lack of motivation" has two sub-themes: "excessive workload" and "Inadequate number of employees". Conclusions: In order to help healthcare workers manage these psychosocial problems they experience, managers should make appropriate planning and should give them psychosocial support. It is recommended that the criteria regarding healthcare professionals’ starting work again after they survive the COVID-19 should be reviewed and revised. In particular, healthcare workers who survive illness but cannot fully recover should be evaluated physically and psychologically before going back to work.
  • Item
    The relationship between nurses’ conscientious intelligence levels and care behaviors: A cross-sectional study
    (Sage, 2021-02) Özcan, Şadiye
    Background: Nurses are the main protectors of goodness, honesty and morality in patient care. Conscience allows nurses to be understanding and careful while they provide patient care. In this research the researcher aimed to determine the relationship between conscientious intelligence levels and caring behaviours of nurses and to determine the factors affecting the conscientious intelligence levels and caring behaviours. Methods: This research designed as a descriptive, cross-sectional and correlation study included 314 nurses working at three hospitals in eastern Turkey. The data were collected by the researcher at a time when the nurses were available and not working. Written and oral informed consent was obtained from all the participants. Results: A moderate significant positive correlation was observed between conscientious intelligence levels and caring behaviours of nurses. The length of service in nursing, sex and being pleased with the nursing profession were associated with conscientious intelligence levels and caring behaviours. Conclusion: At the end of this research, it was determined that nurses with high conscientious intelligence had better caring behaviours. Although it is very important for nurses to be knowledgeable of and competent at providing care, taking their conscience into consideration in the care of his or her patients is more important. If a nurse is not pleased with the nursing profession, his or her behaviour should be monitored when he or she provides care for the patient. Persons without conscientious values should not be accepted into the nursing profession.
  • Item
    Have we been able to improve the conscientious intelligencelevels of nursing students sufficiently?
    (Wiley, 2021-11) Özcan, Şadiye; Yanmış, Safiye
    Abstract Purpose: This study was aimed at comparing the conscientious intelligence levels of nursing students and determining the factors affecting their conscientious intelligence. Design and Methods: Two hundred and forty nursing students were involved in the study. Findings: There were no statistically significant differences between the first and fourth‐year students in terms of the mean scores they obtained from the compassion, responsibility toward the creator, conscious awareness, and social sensitivity sub‐dimensions. Of the students, those who chose the profession willingly, those who were women and those who did not perceive nursing as a profession just to earn money obtained higher mean scores in the Conscientious Intelligence Scale. Practice Implications: The results of the study revealed that Nurse Academics should make more attempts to improve students' conscientious intelligence.
  • Item
    Effects of care given in line with Levine’s conservation model on the quality of life of women receiving infertility treatment: A single blind randomized controlled trial
    (Taylor Francis, 2021-10) Özcan, Şadiye; Kırca, Nurcan
    Although infertility is not a life-threatening condition, it decreases the quality of life of people. This single blind randomized controlled trial was conducted with 80 women who received infertility treatment in an IVF Center located in a city center in the west of Turkey between May 2020 and February 2021. It was determined that thanks to the holistic care given in line with Levine’s Conservation Model (LCM), fatigue levels of the women in the experimental group decreased, their energy levels increased, their structural, personal and social integrity was conserved and thus their quality of life improved compared to the women in the control group (all p < 0.001).